DALIŞ AÇISI

  Camdan dışarı bakmak ya da camdan içeriye dalmak gibi bu sergi.Camı yontmak mekanları ve anları parçalayıp yeniden yapmaya benziyor.Cam; mekanları, mekanlarla insanları birbirinden iddiasızca,en az müdaheleyle ayırır ve o anların resimlerini,hikayelerini üstünde taşır.İşte camın mekanlar ve insanlarla olan bu paylaşımı,”dalış açısı” adlı sergimde saklanamayan figürlere dönüştü.
  Üç boyut, bir açıdan dışarı taşarken, başka bir açıdan camın geçirgenliği , şeffaflığı içinde kendi büyülü alanlarını yaratıyor ve cam yontular, seyirciyi bu büyülü , şaşırtıcı saydam alanlarda keşfe davet ediyor.Su gibi ; bir şey saklamıyor ve yarattığı ilüzyonla içine dalınası, dalıp gidilesi bir derinlik yaratıyor.Yapılan her müdahelenin görünmeyen tarafını da gösteren malzemeyle seyirci, yaratım sürecini de sanatçıyla en mümkün haliyle paylaşıyor.

                                                                                                           
                                                                                                         Yücel Kale

SAYDAM PORTRELER YONTMAK

Ahşabı bir malzeme olarak öteden beri sanatının temeline yerleştiren Yücel Kale, 2005 yılında katıldığı “Perde” adlı sergide bu kez, serginin kavramsal çıkış noktasını bütünüyle kuşatan saydam bir malzemeyi yani camı kullandı. Sözkonusu sergi ve o tarih, Kale’nin sanat serüveninde önemli bir geçiş noktası olarak anlam taşıyor. Öyle ki, ahşap üzerinden sanatsal üslubunu meydana getirmiş bir sanatçı olarak Kale’nin ‘görme’, ‘gizlenme’, ‘bakış’ gibi meseleleri içeren bu sergide kendi malzeme sınırının dışına çıkarak bir başka malzemenin izini sürme girişimi, onun denemeye ve yeniliğe açık, keşifçi yönünü gösterdiği kadar birbirinden tamamen farklı bu iki malzeme ile nasıl kendi içinde bütünlüklü bir sanatsal üretim gerçekleştirebileceğini de ifade ediyordu.

Sanatçının figür yapmaya duyduğu merak bağlamında bakıldığında portrenin, onun sanatındaki en temel mesele olduğu söylenebilir. Gerçektende malzemesi her ne olursa olsun Kale’nin neredeyse tüm yapıtlarında portrenin büyük bir önemi var. 2005 yılında ilk önce kristal avize parçalarından gerçekleştirdiği “Format” adlı işiyle, daha sonra aynı yıl içinde açtığı ikinci kişisel sergisi “Ahcamşap” ile camı işlerinin merkezine koyan Yücel Kale, üçüncü kişisel sergisi “Dalış Açısı”nda bizi, bu malzeme ile olan serüvenin vardığı geniş sınırlarla karşı karşıya getiriyor. Cam ile olan diyalogundan meydana gelen bu geniş alanda onun camın üzerine ya da doğrudan camın kendisinden portreler yaptığını gözlüyoruz. Kimi zaman camı bir heykel gibi yontarak teatral portreler ortaya çıkaran, kimi zaman daire ya da dikdörtgen biçimindeki plaka camların üzerine kazıma tekniği ile suretler çizen sanatçı, ilk kez kırık cam parçalarını kullanarak çerçeve içinde gerçekleştirdiği düzenlemeleriyle de yepyeni bir üretimi gözler önüne seriyor. Bunlar, kırık cam parçalarının Bizans mozaiklerinin istifçi yapısını hatırlatır biçimde biraraya gelerek portreye dönüştüğü yapıtlar. İzleyiciden farklı bakış mesafeleri isteyen, çok hacimli ve çok geçirgen bu portrelerin her biri adeta parçalanmış, kırık ve saydam bir kişiliği temsil ediyor. Nereden bakılsa malzeme ile ortaya çıkan şiirsel bir etki bu ve çerçeve içinde düzenlenmiş olmalarıyla bir anlamda resim-heykel denebilecek işler bunlar. 

Cam endüstrisinin atık kütlelerini kullanarak gerçekleştirdiği yapıtlarında, Yücel Kale’nin elindeki malzeme ile olan çok yönlü iletişimi ön plana çıkarken onun, bu kütlelerin olanaklarından yararlanarak işlerinde aynı zamanda bir yeniden-üretim sorunsalını da gündeme getirdiğini söylemek fazla olmayacaktır. Doğal malzemeleri kullanan sanatçının doğa ile olan gizli bir anlaşması belkide bu. Ancak “Dalış Açısı” adlı sergi için gerçekleştirilen tüm yapıtlarında Kale’nin daha da fazla üzerinde durduğu bir olgu var: saydamlık. Büyük ölçüde görme ile ilgili tüm bilincimizi harekete geçiren saydamlık, gizlenme ya da açık etme gibi birbirine karşıt eylemlere gönderme yapıyor. Her biri kendinde bir portreyi yani bir yüzü barındıran bu cam işlerde, işlerin gizli ve doğal kaynağı olan ışık, cama saklanmış olanın açığa çıkmasında, onun saydam, diğer bir tanımla görünür olmasında en önemli rolü oynuyor. Camın geçirgenliği yani görünenin gerisindekini de göstermesi özelliği, izleyicinin karşısında duran her işin daha da ötesine ya da işin gerisindeki derinliğe doğru yol almasına fırsat veriyor. İzleyici camdan portrelere bakarken bir taraftan karşısındaki portreyle yüzleşirken diğer bir taraftan da camın saydamlığında saklı olan daha derin bir dünya ile yüzleşmenin gizemli deneyimini yaşıyor. Ancak hatırlanmalı ki bu işler bir ayna değil, bir cam yani göstermenin ve görünmenin daha incelikli, daha derin bir aracı.

Seda Yörüker